Obezitenin ortaya çıkmasındaki temel nedenler nelerdir? Obezite hastalığında beslenme alışkanlıklarının önemi nedir?

Obezitenin ortaya çıkmasındaki temel problem enerji alımındaki artış ve harcanmasındaki azalma sonucunda vücuttaki enerji dengesinin bozulmasıdır. Fazla enerjinin yağ dokusu olarak depolanması sonucunda obezite ortaya çıkar. Ancak aslında bu denge bu kadar da basit değildir, çünkü gerek enerji alımını gerekse de enerji harcanmasını birçok genetik, epigenetik, fizyolojik, davranışsal, sosyokültürel ve çevresel faktör etkilemektedir. Enerji dengesinin düzenlenmesinde tüm bu faktörler arasındaki etkileşim önemli rol oynamaktadır.

Günümüzde özellikle ulaşım, üretim ve tarım sektörlerinde gelişen teknoloji ile birlikte, yaşam biçiminin kolaylaşmasına ikincil olarak fiziksel aktivitenin azalması ve beslenme alışkanlıklarının hızla değişmesi sonucunda enerji harcanması azalmış, enerji alımı artmış ve obezite daha fazla görülmeye başlamıştır. Bunlar yanında bazı hormonal problemler, yeme bozuklukları, ilaçlar, uykusuzluk gibi faktörler de obezitenin ortaya çıkmasında etkili olmaktadır.

Kişinin iştahı, iştah merkezlerinden düzenlenip, bu merkezler hem beyin hem de vücuttan gelen sinyallerden etkilenmektedir. Beyinde salgınan faktörler iştahı azaltıp artırabildiği gibi, vücutta mideden salgılanan grelin gibi hormonlar, pankreastan salgılanan insülin, yağ dokusundan salgılanan leptin, bağırsaklardan salgılanan glukagon-benzeri peptid-1 gibi birçok hormon iştah üzerinde etkilidir. Beyinde iştah merkezinin haz merkeziyle bağlantıda olması sonucunda, buradan alınan sinyallerin de kişinin doygunluğuna etki ettiğini bilmekteyiz.

Bunun yanında hem görsel sinyaller, hem koku hem de tat alma duyuları kişinin yeme davranışı üzerine etki etmektedir. Özellikle yağlı ve şekerli yiyeceklerinin lezzetlerinin daha fazla olduğu ve iştahı uyardıkları bilinmektedir. Ancak tek başına iştah kişinin beslenme alışkanlıklarının belirlenmesinde etkili değildir.

Beslenme alışkanlıkları kişinin bireysel özelliklerine bağlı olduğu gibi, sosyokültürel, ekonomik ve  psikolojik durumundan da direkt olarak etkilenmektedir. Bireysel özelliklerine bakılacak olursak, kişinin iştah durumu, yeme alışkanlıkları, hangi besinleri daha fazla tükettiği, o besinleri hangi koşullarda, hangi zamanlarda tükettiği çok önemlidir. Kişilerin genellikle çocukluktan itibaren şekillenen yeme alışkanlıkları ve gıda tercihleri mevcuttur.

Yaşamın ilk yıllarındaki beslenmenin, özellikle anne sütü alamamanın obezite gelişmesine zemin hazırladığı ileri sürülmüştür.  Yine düşük veya yüksek doğum ağırlığına sahip olma da obezite için risk teşkil etmektedir. Çocukluktan itibaren sağlıksız bir yeme alışkanlığı geliştirilmesi kilo alımını kolaylaştırır. Sağlıksız yeme alışkanlıklarından kasıt basit karbonhidrat, doymuş yağ ağırlıklı, liften fakir beslenme olarak tanımlanabilir.

Aslında kültürümüze de çok yakın olan Akdeniz tipi beslenme şekli önerilen sağlıklı beslenme türlerinden biridir. Bu beslenmede sebze ve meyve tüketimini ağırlık verilir, doymuş yağ tüketimi kısıtlanmaktadır, yani oda havasında katı halde bulunan margarin, tereyağı yerine sıvı yağlar tercih edilir. Ayrıca yine yağdan zengin olabilecek kırmızı et tüketimi kısıtlanıp tavuk, balık gibi beyaz et tüketimi teşvik edilmektedir. Bunun yanında özellikle sebze ve meyvelerin içerdiği lif tüketimi de ön plandadır.

Yemeğin içeriği yanında porsiyon miktarlarının fazla olması da obezite gelişimini etkilemektedir. Özellikle son yıllarda dünyada yaygınlaşan Amerikan restoran zincirlerinde porsiyonların çok büyük olduğu görülmektedir.

Bunun yanında dışarıdan alınan hazır gıdaları yeme alışkanlığı olması, paketlenmiş gıdaların fazlaca tüketilmesi de obezite gelişiminde rol oynar. Fast-food denilen gıdalar, genellikle zamandan kazanmak için kısa sürede tüketilmek için geliştirilmiş, ancak genellikle de rafine karbonhidratlardan zengin, bitkisel liflerden fakir, aşırı yağlı, enerji-yoğun yiyeceklerdir. Ayrıca paketlenmiş gıdalar da raf ömrü uzatılmak için sağlığı tehdit edebilecek koruyucular konulmasının yanında yine karbohidrat ve yağ içerikleri fazla olduğu için obeziteye meyili artırmaktadır.

Bunun yanında şekerli içecek tüketimi de obezite riskini artırmaktadır. Özellikle çocukluk çağında bu gıdaların tüketilmesine alışılması erişkin çağ için de bu alışkanlığın oturmasına neden olmaktadır. Paketlenmiş gıdaların yine çocuklar hedeflenerek medyada pazarlanması, reklamlarda yaygın olarak yer alması bu gıdaların tüketiminin artmasına neden olmaktadır. Kişinin sosyo ekonomik durumunun da yeme alışkanlıklarının şekillenmesinde etkisi vardır. Çok yoğun iş hayatı olan kişilerin yemek yemek için bulabildikleri kısıtlı zamanada çabuk tüketilebilen fast-food veya hazır paket gıda tercih ettikleri görülmektedir.

Ayrıca iş yemekleri veya seyahatlerine çıkanlarda evdeki beslenme düzeninden uzaklaşmanın sonucunda kaçınılmaz olarak kontrolsüz bir şekilde yemek tüketimi görülebilmektedir. Bunun yanında başka bir açıdan bakıldığında genel olarak karbohidrat ağırlıklı yiyeceklerin daha ucuz olması nedeniyle, ekonomik güçlük yaşayan kişilerinse bu şekilde beslenmeye zorunlu oldukları görülmektedir.

Beslenme alışkanlıklarında etkili olan başka bir konu ise sağlık okur-yazarlığıdır. Kişilerin tükettikleri gıdaların içeriğini bilmeleri ne tükettiklerinin farkında olmaları açısından önem teşkil etmektedir. Paketli gıdaların etiketlerinde yer alan gıda bileşenleri ve kalori miktarını takip edebilmek fazla kalori alımının engellenebilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Vücuttan salgılan bazı hormonlardaki dengesizliğin de obeziteyle gittiği görülmektedir. Böbrek üstü bezinden kortizol hormonunun fazla salgılanması kilo fazlalığıyla giden bir hastalığa yol açmaktadır. Tiroid hormonlarının da normalden az salgılanması kilo artışının kolaylaşmasına neden olabilir.  Kişinin stres durumu veya depresif olması yeme alışkanlıklarını etkileyebilir. Strese bağlı kişiler daha fazla yemek yeme eğiliminde olabilirler. Obeziyle de depresyon daha da şiddetlenmesiyle kişi bir kısırdöngüye girebilir.

Bunun yanında bulimi, tıkınırcasına yeme bozukluğu ve gece yemek bozukluğu gibi yeme bozukluğu durumları da obeziteye neden olabilir. Bulimi ataklar şeklinde aşırı yemeyi takip eden kusmalarla kendini gösterir. Kişiler genelde kısa sürede fazla miktarda yemek yedikten sonra suçluluk duygusuyla aldıkları kalorilerden kurtulmaya çalışırlar. Tıkınırcasına yeme bozukluğunda aynı zaman diliminde çoğu insanın yiyebileceğinden çok daha fazlasını kontrolsüz şekilde yeme görülür.

Gece yeme bozukluğunda ise kişinin aldığı toplam kalorinin en az % 50’sini akşam yemeği sonrasında atıştırmalar şeklinde alması ve  haftada üç kez gece uyanarak yüksek kalorili atıştırmalar yapması şeklinde görülür. Uyku süresinin azalmasının obezite oranında artışa yol açtığı gösterilmiştir. Uykusuzluğun, kişiye yemek yemek için daha fazla olanak sağlayarak, açlık hissini artırarak enerji alımını artırmak yoluyla ve yorgunluğu artırarak enerji harcamasını azaltmak yoluyla obeziteye neden olduğu öne sürülmektedir.

Obezitenin genetik nedenlerine bakılacak olursa aslında birçok kronik hastalık gibi obezitenin de birçok genetik özelliğin çevresel faktörlerle etkileşimi sonucunda ortaya çıktığı düşünülmektedir. Üç yüzden fazla genin obezite gelişiminde etkili olduğu gösterilmiştir. Çevresel toksinler, gıda yetersizliği ve yüksek yağlı diyete maruziyet obezite ile ilişkili genlerde bazı değişikliklere neden olarak besin alımını ve yağ dokusunu artırır.

Bazı ilaçların da kilo almaya meyili artırdığını bilmekteyiz. Bunların arasında en çok bilineni romatizmal hastalıklar, astım gibi durumlarda kullanılan kortizon ilacıdır. Ayrıca depresyon, epilepsi, diyabet ve hipertansiyon için kullanılan bazı ilaçlar kilo alımına neden olabilir.

Enerji harcanmasının azalması da temel olarak kişinin hareket düzeyinden etkilenmektedir. Burada iki faktör rol oynar. Kişinin gün içerisinde ne düzeyde aktif olduğu ve bunun yanında egzersiz yapıp yapmadığı. Günümüzde genel olarak masa başı işlerin daha ön planda olmasından dolayı kişlerin hareketliliği oldukça azalmıştır.

Çalışma saatlerinin uzun olması, trafikte uzun sürelerin geçirilmesi, aktiviteyi azaltmasının yanında kişiye ayrıca egzersiz yapacak bir vakit bırakmamaktadır. Bunun yanında teknolojik araçların (akıllı cep telefonları, televizyon, bilgisayar, tablet, vb) sıklıkla kullanılması hareketi azaltan başka faktörlerdir. Ayrıca açık alanlarda egzersiz yapılabilecek, park, yürüyüş yolu gibi mekanların kısıtlı olması egzersiz yapma alışkanlıklarını etkilemektedir.

Sonuç olarak, obezite genetik, epigenetik, çevresel, sosyoekonomik birçok faktörün etkileşimi sonucunda ortaya çıkan kompleks bir hastalıktır. Özellikle sağlıklsız beslenme alışkanlıkları obezite gelişmesinde çok büyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle obezitenin hem önlenmesinde hem de tedavisinde tüm bu faktörlerin ayrı ayrı gözden geçirilmesi ve mümkünse bunlara müdahale edilmesi gerekmektedir.

 

Kaynak: Prof. Dr. Dilek Yazıcı

Paylaş

Önerilen İçerikler

Obezite Görülme Sıklığındaki Artışın Nedenleri

Obezite görülme oranındaki artışın başlıca nedenleri; özellikle ulaşım, eğlence, üretim ve tarım sektörlerinde...

Obezitenin artışındaki temel sebepler

Obezitenin yaygınlaşmasındaki artışın başlıca nedenleri nelerdir? Paylaş