Benim Rolüm Ne?

Dünya Sağlık Örgütü tarafından en riskli 10 hastalık arasında gösterilen kronik hastalığın adı; OBEZİTE. Türkiye’de son 12 yılda erkeklerde %107, kadınlarda %34 oranında artış gösteren obezite hastalığı, ülkemizi  Avrupa’da hiç arzu etmeyeceği bir liderliğe taşımış durumda. Obezite, disiplinlerarası çalışmalar yapılmasını gerektiren bir alan ve uzun soluklu tedavi süreci olan bir hastalık. Obezite ile mücadelede bireyin tedavi olmayı istemesinden, tedaviyi devam ettirebilmesine kadar pek çok alanda desteğe ihtiyacı var. Bu nedenle obezite hastalığı, hem tıbbi hem de psikolojik faktörlerin birlikte değerlendirilmesini gerektirmektedir.

Bunun için, obeziteli bireylerin birer sayı ve istatistik olarak tanımlandıkları araştırma ve haberlerden daha fazlasına ihtiyaç bulunmakta. Obeziteli bireyleri dinleyecek, anlayacak, motive edecek düzenlemeleri tespit ederek toplumu harekete geçirecek fikirlere ihtiyaç var. Obeziteli bireylerin öncelikle içinde yaşadıkları toplumda gerçekten yaşadıklarını hissetmeye ihtiyacı var.

Bu fikri; Obeziteli bireylerin toplum içinde nasıl damgalandıklarını, ayrımcılığa uğradıklarını anlamak için yaptığımız araştırma sonrasında pekiştirdik. Araştırmamıza katılan farklı yaş grubundaki obeziteli bireylerin; eğitim ve iş hayatında, sağlık hizmeti alırken, sosyal yaşamda ve medyada karşılaştıkları damgalama ve ayırımcılığa onların gözünden tanıklık ettik. Araştırmamızı “Rolüm Ağır” adı ile kamuyla buluşturduk. Yalnızca obeziteli bireylerin değil, bizim de rolümüzün ağır olduğunu herkesle paylaşmak istedik. Gördük ki obezite ile mücadelede ön yargılar en büyük engellerden biri!

İşte bu noktada kendimize şunu sorduk;

Obezitenin dünyada gerçekleşen ölüm nedenleri arasında 5. sıraya, ülkemizde ise 3. sıraya kadar yükselmiş olmasında

Benim rolüm ne?

Değişim Dilde Başlar!

Okulda, işte, evde, toplantıda, sınavda, piknikte, otobüste, hastanede…

Aklınıza gelebilecek her yerde ayrımcılığa maruz kaldığınız bir hastalığa sahip olduğunuzu,

Hastalığınız hakkında, komik olduğu düşünülen incitici şakaların hedefi haline geldiğinizi,

Verdiğiniz mücadelenin küçük görülüp, “iradesiz” ya da “tembel” olarak damgalandığınızı düşünün!

Dilimizdekini sakınmadan, ölçüp tartmadan karşıya sarf ettiğimizde tahminimizden çok daha fazla etki yaratabiliyoruz. Sözcüklerimiz, bizim birer yansımamız olduğu gibi dünyaya nasıl bir pencereden baktığımızı da ortaya koyuyor. Seçtiğimiz dille dünyayı değiştirebilmek mümkün!

Değişimin ne yönde gerçekleşeceğini de sözün sahibi belirliyor, yani biz…

Damgalama ile Mücadelede Medyanın da Rolü Ağır!

Obeziteli bireyler televizyon izlerken, gazete okurken, internet kullandıklarında karşılaştıkları dil ne yazık ki her gün maruz kaldıkları ayrımcı dilden farklı değil. Peki, sizce toplumun davranışlarını yönlendirmede kitle iletişim araçlarının kullandığı dil ne kadar etkili? Bizim dilimiz yüz binlere ulaşıyor. Bizim sözcüklerimiz milyonlar tarafından okunuyor. O zaman bize de büyük bir sorumluluk düşüyor. Sana, bana, bize, hepimize…

Öyleyse, Var Mısın?

Obezitenin bugünden sonra medyada nasıl temsil edileceğini beraber tasarlamaya, toplumun okuduğu, dinlediği haberlerde obeziteli bireylerin birer sayı ve istatistikten çok daha fazlası olduğunu anlatmaya, sözcüklerin gücünü beraber keşfederken, hem yazdığımız kelimeleri hem de fotoğrafları daha özenli seçmeye, obeziteli bireylerin temel haklarına ulaşabilmeleri için seslerine ses katmaya ve her şeyden önemlisi, siz değerli basın mensupları; kaleminizin gücünü damgalayıcı ve ayrıştırıcı toplumsal yargıları yıkmak, farkındalık yaratarak toplumu harekete geçirmek için kullanmaya var mısınız?